Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi

Türkiye'nin ilk tıbbi bitkiler bahçesi
ekosistemimizin farkına varmak için fırsat sunuyor..

Kimyasal katkısız yetişen 700'ü aşkın tıbbi bitki,
sera, herbarium, laboratuar..

Sağlık Çevre Okulu, staj imkanı, yayınlar,
tez-proje ve kurum destekleri..

Geçmişle bugünü buluşturan
geleneksel tıp festivali..

Biyoçeşitliliğin korunup geliştirilmesine,
tıbbi bitkilerin etkin ve güvenli kullanımına katkı..

Kemal Özer

Gazeteci
Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı

 

Mevcut ekonomik sistemin temelleri, 14. yüzyılda İtalya’da başlamış, Almanya’da güçlenmiş, İngiltere’de gelişmiş olan bankerlikle atılmıştır. 18. yüzyılda paradigma değişimiyle başlayan dönüşüm ve tahribat 20. yüzyılda yeni bir ekonomik düzen ve insan modeli inşa etti. Sorunun vahameti kaza sonrası travmalarda olduğu gibi hemen fark edilmedi; ekonomik dünya görüşüne karşı ekolojik dünya görüşü geç oluştu. Ekonomik ve ekolojik dünya görüşleri mücadelesi günümüzde gittikçe şiddetleniyor.

 

Ekonomik dünya görüşü şirket çıkarını temel alır. İstediği ürünü, istediği zaman ve yerde üretebilme ve satabilmeyi özgürlük olarak tanımlar. Ekonominin ‘büyüme’ dediği aslında bazı küresel güçlerin “tabiî sermayenin” tahribiyle kârını arttırmasıdır.

Tabiî yapıda büyüme ise, her canlının doğup, büyüyüp, gelişip doğduğu toprağa geri dönmesidir; yasasında ölüm olsa da bu asla yok oluş değildir. Doğal döngü denge üzeredir, müdahale istemez. Tabiatta herşey birbirine muhtaçtır; mülkiyetten ziyade ortaklık, dayanışma ve sahiplenmeye dayalıdır. Fıtrat, her canlıya doğal süreç içinde yaşama, üreme, yaşatma temelinde koşulsuz ‘yaşama hakkı’ tanır. Tabiatın daha hızlı olması istenemez. Ekolojik sistemin her parçası dinlenmeye ve kendini yenilemeye ihtiyaç duyar. Ekolojinin temel yapı taşlarından toprak ve su, insan, hayvan, bitki ve diğer bütün canlı organizmaların hayat kaynağıdır. Su, tohum ve toprak, koruyup işlediği sürece insanlığa aittir.

Su, tohum ve toprağı mülkiyetine geçiren şirket sahiplerinin ana hedefleri, kâr etmek, piyasa değerini korumak ve büyümek, yani daha zengin olmaktır. Şirket ekonomisi, hiçbir canlıya çıkarsız birşey vermez, aç bırakıp yok eder. Günümüzde gelişmişlik düzeyi, ekonomik kaynak ve sözde verime rağmen 3 milyardan fazla insan zor geçiniyor, 1 milyardan fazlası açlık, 100 binden fazlası ölüm sınırında yaşıyor.

Dünya nüfusu 1900 yılında 1.7 milyar iken 2000 yılında 6.1 milyar kişiye ulaşmıştır. 100 yılda nüfus 3.6 kat, üretim 29 kat artmıştır. Dünyada 1900’de yarım trilyon dolardan az olan toplam tüketim harcaması, 2009’da 37 trilyon dolara ulaşmıştır. Bu rakamlar ihtiyaçların nüfusa bağlanması gerekçesini geçersiz kılmaktadır.

Dünyada yılda 68 milyon taşıt, 85 milyon buzdolabı, 297 milyon bilgisayar, 1.2 milyar cep telefonu tüketilmekte, bunlar için yılda 60 milyar ton doğal kaynak harcanmaktadır. Yılda toplam 252 milyar 288 milyon kutu, kişi başına ortalama 36 kutu kola tüketilmektedir. Dünyanın içilebilir su kaynaklarının %25’i dünyanın en ünlü içecek firmasına aittir.

Tabiî süreçte bir tavuk 6 ayda kesilebilirken, bugünkü pazarda aynı tavuk birçok kimyasal ve antibiyotik desteği ile 42 günde kesime gider. Yoğurdun 6 saatlik mayalanmasına bile tahammülsüz ekonomik model insanı, suni katkı maddeleri ile bunu hızlandırır. Tüketim ürünlerinin raf ömrünün uzatmaya gelince, ‘ekonomik zaman’ ile ‘doğal zaman’ arasındaki fark ters yönde artar.

Bugün Akdeniz’e yılda 500 milyon ton kanalizasyon, 60 bin ton deterjan, 3 bin ton ağır metal, 600 bin tondan fazla petrol karışmakta; İstanbul’da yılda üretilen 3.7 milyon ton civarındaki çöpün sadece %10’u geri kazanılabilmektedir.

19. yüzyılın sonlarında geliştirilen katkı maddeleri ile başlayan süreçte, tohum ve toprak insanlığın ortak mülkü olmaktan çıkartılıp, şirketlerin mülküne dönüştürülmüştür.  ‘Tabiî dönem’ geride kalmış, tohumun hibrit ve GDO’lu hale getirildiği ‘genetik dönem’ başlamıştır. Gelecek dönemse nano-gıda, nano-tıp ve nano-nükleer ürünlerin hâkim olacağı ‘nano dönem’dir.

İnsanlık, 1900’lü yılların başlarında terk edilen arz ekonomisinden talep ekonomisine yönelerek, küresel ekonomik sistemin israf ekonomisinden gerçek ihtiyaç ekonomisine dönerek kurtulabilir. Ekoloji ekonomiye karşı mücadeleyi kaybederse, canlıları bekleyen sonuç yok olmaktır.