Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi

Türkiye'nin ilk tıbbi bitkiler bahçesi
ekosistemimizin farkına varmak için fırsat sunuyor..

Kimyasal katkısız yetişen 700'ü aşkın tıbbi bitki,
sera, herbarium, laboratuar..

Sağlık Çevre Okulu, staj imkanı, yayınlar,
tez-proje ve kurum destekleri..

Geçmişle bugünü buluşturan
geleneksel tıp festivali..

Biyoçeşitliliğin korunup geliştirilmesine,
tıbbi bitkilerin etkin ve güvenli kullanımına katkı..

Prof.Dr. Zeki Karagülle

 

Ülkemizde kaplıcaların sağlığı korumak ve hastalıkları iyileştirmek amacıyla kullanılması geçmişi çok eskilere dayanan ve günümüzde de devam eden bir gelenektir. Bu gelenek dünya üzerindeki pekçok ülkede de varolmuştur. Bugün, özellikle güney, orta ve doğu Avrupa, Asya (Ortadoğu, Japonya, Çin, Türkî Cumhuriyetler), Güney Amerika (Arjantin, Meksika, Kolombiya) ve Kuzey Afrika’da (Fas, Tunus) yaygın şekilde uygulanmaktadır. Kaplıca tedavisi, ülkemizin de içinde bulunduğu pekçok ülkede geleneksel niteliğinden pek sıyrılamamışken Almanya, Fransa, İtalya, Japonya, İsrail gibi ülkelerde yüksek kalite standartlarına ulaşmıştır.

Kaplıca tedavisi geleneği “kaplıca turizmi” olgusunu da beraberinde getirmiştir. Çünkü genellikle başka bir yere gitmeyi ve orada konaklamayı gerektirir. Yatırımcı ve işletmecilerin bu alana olan ilgisi neticesinde geleneksel olan ile bilimsel olan birbirine karışmış; bilimsel olmayan, yetersiz ve yanlış uygulamalar ortaya çıkmıştır. Ülkemizdeki kaplıca tesislerinin çoğunda Sağlık Bakanlığı ruhsatı, gerekli tıbbi donanım ve hekim kontrolü yoktur. Halk genellikle kendi kararıyla, hekim kontrolünden geçmeden kaplıcaya gitmektedir. Hâlbuki kaplıca olgusu bilimsel bir uğraş alanıdır ve uzmanlık gerektirir.

 

Balneoloji, Balneoterapi, Klimaterapi

“Balneoloji” “banyo bilimi” demektir. Bilimsel bir disiplin olan balneoloji, “yer altı, toprak, su ve iklim kaynaklı doğal iyileştirici faktörlerin bilimi” olarak tanımlanır. “Balneoterapi” ise bu doğal faktörlerle yapılan banyo, içme ve inhalasyon kürleri şeklinde uygulanan bir uyarı-uyum tevdisi yöntemidir. Balneoterapi’de kullanılan doğal iyileştirici faktörler yeraltı kaynaklı doğal şifalı sular, çamurlar ve iklimsel faktörlerdir. Bunlara “balneolojik kaynaklar” veya “balneoterapötikler” denir.

En yayın kullanılan balneolojik kaynaklar şifalı sulardır. Doğal peloidler (çamurlar) ve gazlar (karbondioksit, radon, hidrojen sülfür), kaplıca tedavisinde kullanılan diğer kaynakladır. Balneolojik kaynakların incelenmesi, fizik, kimya, biyoloji, hidroloji, jeoloji, klimatoloji ve tıp gibi farklı bilim dallarının konusudur. Balneoloji, bu bilim dallarının ortak alanı olarak, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında gelişmiştir. Balneoloji, “balneoterapide kullanılan etkenleri fiziksel, kimyasal, biyolojik, jeolojik, hidrolojik, ekolojik ve medikal yönlerden inceleyen bilim dalı” olarak da tanımlanabilir.

İklimsel faktörlerin hastalıkların tedavisinde sistematik olarak kullanılmasına “klimaterapi” denir. “Balneoklimaterapi” ise kaplıca küründe, balneolojik kaynaklarla iklimsel faktörlerin birlikte kullanılmasıdır. Özgün bir tedavi yöntemi olan balneoterapi tek başına veya diğer tedavi yöntemleriyle kombine/kompleks şekilde uygulanabilir.

 

Şifalı sular

Balneoterapi’nin en yaygın kullanılan doğal balneolojik kaynakları olan şifalı sular, fiziksel ve kimyasal niteliklerine göre sınıflandırılırlar. Genel kabul gören sınıflandırma şöyledir:

1. Termal sular: Doğal su çevrimine bağlı olarak oluşur, toprağın alt katmanlarında magmaya yaklaşarak belirli bir sıcaklığa ulaşırlar. Doğal sıcaklıkları 20º C’nin üzerindedir.

2. Mineralli sular: Toprakta bulunan mineral, gaz ve diğer maddeleri değişik düzeylerde çözündürürler. Litrelerinde 1 gramın üzerinde çözünüş mineral bulunur.

3. Termomineral sular: Yüzey sularına göre yüksek bir sıcaklığa, yüksek mineral içeriğine ve özel bir kimyasal bileşime sahiptirler. Doğal sıcaklıkları 20º C’nin üzerindedir ve  litrelerinde 1 gramın üzerinde çözünmüş mineral bulunur.

Ayrıca, bazı özel mineralleri eşik değerlerin üzerinde içeren “özel balneolojik sular” sınıflaması da mevcuttur:

Karbondioksitli sular: 1 g/L üzerinde çözünmüş serbest karbondioksit içerirler.

Kükürtlü sular: 1 mg/L üzerinde -2 değerli kükürt içerirler.

Radonlu sular: 666 Bq/L üzerinde radon ışınımı içerirler.

Tuzlalar: 14 g/L üzerinde sodyum klorür içerirler.

İyotlu sular: 1 mg/L üzerinde iyot içerirler.

Florürlü sular: 1 mg/L üzerinde florür içerirler.

 

Peloidler (şifalı çamurlar)

Kaplıca kürünün özgün tedavi yöntemlerinden biri olan peloidoterapi’de kullanılan balneolojik kaynaklar olan peloidler jeolojik ve/veya jeolojik ve biyolojik hadiseler neticesinde oluşan organik veya inorganik maddelerdir. Doğada ince tanecikli halde bulunabilirler veya bazı işlemlerle ufak-ince tanecikli hale getirilirler. Doğal olarak su içerebilirler veya susuz olabilirler. Kullanım sırasında yeterli miktarda termal veya normal su ile karıştırılarak, uygun yoğunluğa ve sıcaklığa getirilirler. Çamur banyoları ve çamur paketleri şeklinde bazı hastalıkların tedavisinde kullanılırlar. Peloidler, kaynak, nitelik ve bileşimlerine göre 4’e ayrılırlar:

1. Turbalar: Özellikle yüksek su bağlama kapasitesinde, asit pH’da, boya maddeleri, hümik asit ve rezorbe olabilen östrojen benzeri maddeler içerirler.

2. Şifalı bataklar: Durgun sulardaki ufak tanecikli çökeltilerdir. Organik maddeler bakımından çok farklılık gösterirler. “Bitüminoz” ve “mineralli” olarak 2’ye ayrılırlar. Mineralli olanlar termomineral suların doğal olarak yeryüzüne çıktıkları (kaynadıkları) yerlerde oluşurlar. Bitüminoz olanlar daha çok organik madde içerirler. 

3. Delta ve deniz balçıkları: Delta balçıkları, akarsu deltalarında çöken inorganik sedimentlerdir. Deniz balçıkları ise deniz diplerinde, gelgit ile bağlantılı çöken ve deniz suyuna benzer içerikte çözünmüş mineral içeren çökeltilerdir.

4. Şifalı topraklar: Su topluluklarının dışında ufalanmayla oluşan ufak tanecikli sedimentler veya katı halde bulunan kayaçlardır. “Fango”, “tan” ve “volkanik tüf” başlıca şifalı topraklardır. Tedavide, termomineral suyla karıştırılarak, paket şeklinde (peloma), vücudun belirli bölgelerine uygulanırlar.

 

Klimatik (iklimsel) faktörler

Çağdaş kür tedavisinde özgün bir tedavi imkânı olan klimaterapi’de, seçilen kaplıcanın lokal klimatik faktörlerinin faydalı etkileri değerlendirilir. Klimatik faktörleri ve etki tarzlarını 6 grupta toplamak mümkündür.

 

Klimatik faktörler                                                                                           Etki tarzları

Hava sıcaklığı, buhar basıncı, hava hareketleri ve kızılötesi ışını                  Termik

Havanın nemi, rölatif veya mutlak buhar basıncı                                            Nemsel

Rüzgar (yön ve hızı), hava basıncı                                                                 Mekanik

Oksijen, ozon, aerosoller, terpenler (antropojen karakterli maddeler)            Kimyasal

Görünür ışık ve ultraviyole (mor ötesi) ışın                                                     Işınsal

İyonlar, elektrik ve manyetik alanlar, elektro-manyetik impulslar                    Elektriksel

 

İklimsel faökterler, insan vücudu üzerinde yarattıkları etkilere göre “uyarıcı” ve “yatıştırıcı” olarak 2’ye ayrılırlar. Ayrıca, klimaterapötik açıdan kabul edilemez olan klimatik faktörler de tanımlanmıştır. Bir kaplıca kür merkezinde olumsuz klimatik faktörlerin varlığı istenmez.

 

Stimülatif (uyarıcı) klimatik faktörler:

- Aşırı serinletici etki (belirgin rüzgar hızı ve şiddeti)

- Global ve UV radyasyonunun şiddetli olması

- Düşük parsiyel oksijen basıncı

- Hava sıcaklığı ve nemde yıllık ve günlük oynamaların fazla olması

 

Sedatif (yatıştırıcı) klimatik faktörler:

- Günlük sıcaklık oynamalarının az olması, buna bağlı olarak serinletici etkinin düşük olması

- Bol ama şiddetli olmayan global güneş radyasyonu

- Hava kirliliğinin olmaması (ortalamanın üzerinde hava temizliği)

 

Olumsuz klimatik faktörler:

- Bunaltıcı sıcak

- Global ve UV radyasyonunun şiddetinin çok az olması

- Hava kirliliği

- Puslu hava ve sis

- Smog (sis+hava kirliliği)

 

Balneoterapi yöntemleri

Balneoterapi, termal ve/veya mineralli suların, peloidlerin ve gazların, yöntem ve dozları belirlenmiş, banyo-paket-içme-inhalasyon uygulamaları şeklinde, düzenli aralıklarla, seri halde tekrarlanarak kullanılmasıyla, belirli bir zaman aralığında ve kür tarzında gerçekleştirilen bir uyarı-uyum tedavisidir. Başlıca balneoterapi yöntemleri şunlardır:

1. Banyolar: Termomineral su, peloid ve gaz banyolarıyla bunların lokal uygulamalarıdır.

2. Peloidoterapi: Peloidlerin banyo, paket ve tampon şeklinde uygulanmasıdır.

3. İçme kürleri: Mineralli sularla kaplıcalarda veya yaşanılan yerde yapılan içme kürleridir.

4. İnhalasyonlar: Termomineral su aerosolleriyle yapılan uygulamalardır.

5. Hidroterapi: Termomineral sularla yapılan lavaj ve irrigasyonlar, duşlar ve dökmeler bu tür uygulamalardır.

 

Banyolar

Banyolar, “soğuk” (hipotermal; 34º C’nin altında; deniz banyoları da bu gruba girer), “ılık” (izotermal; 34-35º C), “sıcak” (termal; 36-38º C ve 38-40º C) ve “aşırı sıcak” (hipertermal; 40-42º C) olarak sınıflandırılır. Banyo süresi genellikle 20 dakikadır; hipertermal banyolarda 10 dakikaya indirilebilir, izotermal banyolarda 25-30 dakikaya kadar uzatılabilir. Tam, yarım, oturma banyosu ve ekstremite (kol-bacak) banyosu şeklinde uygulanabilir. Genellikle 2-4 hafta süreyle, her gün (haftada bir gün banyosuz geçer) veya gün aşırı bir defa yapılır. Ülkemizdeki geleneksel uygulamalarda günde iki, hatta üç banyo yapılabilmektedir. Radyoaktif sularla yapılan kürlerde daha seyrek, örneğin üç günde bir banyo yapılabilir. Karbondioksit banyolarında genellikle iki gün üst üste banyo yapılması, üçüncü gün ara verilmesi tavsiye edilir. Bir kaplıca küründeki banyo sayısı 15-20 arasındadır. Hasta, karbondioksitli banyolar haricinde, özellikle tam banyolarda, rahatça hareket edebilmelidir.

Banyodan sonra vücut iyice kurulanır ve ısısı uygun bir odada yarım saat-bir saat arasında dinlenilir. Dinlenmeden sonra hasta masaja, egzersize veya fizik-tedaviye alınabilir, sportif aktivitelere katılabilir.

Karbondioksitli sularla yapılan ve “kuru karbondioksit banyosu” olarak da bilinen karbondioksit gaz banyosunda ise hasta özel bir kabinde, karbondioksit buharı içine oturtulur. Bu gaz ortamının üst düzeyi kişinin koltukaltı seviyesini aşmaz. Böylesi bir ortam karbondioksit gazının sudan ayrıştırılması ve kabine verilmesiyle elde edilir. Gaz ortamının sıcaklığı genellikle 20º C’dir. Banyo süresi 20-30 dakika arasındadır.

 

Peloid uygulamaları

Peloidler, banyo (tam, yarım veya ekstremite banyoları) veya paket şeklinde uygulanır. Paket, en sık kullanılan peloidoterapi yöntemidir. Burada, bitimünoz veya minerali bataklar, deniz ve delta balçıkları ve termomineral suyla karıştırılmış şifalı topraklar kullanılır. Paketler vücudun belirli bölgelerine uygulanır. Sıcaklıkları 50º C’ye kadar olabilir. Uygulama süresi genellikle 30-40 dakika kadardır. Uygulama sıklığı iki veya üç günde birdir, bazan her gün de yapılabilir. Bir kürde ortalama 15-18 uygulama yapılır. Çamur paket uygulamaları, imkân ve endikasyon varsa termomineral su banyolarıyla kombine veya dönüşümlü olarak yapılabilirler. Peloidlerin banyo şeklinde kullanımı daha çok turbalarla sınırlıdır. Tam peloid banyosu 15-20 dakika süreyle 39-40º C sıcaklıkta uygulanır. Oturma banyosunda veya ekstremitelere uygulanan banyolarda sıcaklık 44º C’ye kadar çıkarılabilir.

Uygulamadan sonra ılık (37-38º C) bir duş ile vücut çamurdan temizlenir. Kurulandıktan sonra yarım saat-bir saat arasında dinlenilir. Dinlenmeden sonra hasta yürüyüşe çıkabilir, masaja veya egzersiz programına alınabilir. Peloid tedavisi egzersiz için iyi bir hazırlayıcıdır, çünkü doku ve kasları yumuşak ve esnek hale getirir.

 

İçme kürleri

Balneoterapi’de termomineral sularla yapılan banyolardan sonra en çok kullanılan yöntem, doğal mineralli suların belirli bir sürede, gün boyu bölünmüş dozlarda ve belirli miktarlarda içilmesiyle yapılan içme kürleridir. Kullanılan mineralli suyun kimyasal bileşimine bağlı olarak, sindirim sistemi üzerinde doğrudan, böbrekler ve idrar yolları üzerinde ise dolaylı etkiler ortaya çıkar. İçme küründe günlük içilecek su miktarı, -bazı aktif mineralli sular hariç- genellikle kg başına 10 ml kadar, diüretik olanlarda 20 ml kadardır. Gün içinde, yarım saatten az olmayan aralıklarla içilir. İçmenin yemeklerle ilişkisi, kişinin gastrointestinal fonksiyonlarını değerlendirmek suretiyle, hekim tarafından belirlenir. İçme küründe kullanılan suyun sıcaklığı genellikle 25º C’dir. Daha düşük sıcaklıktaki sular ısıtılarak verilir. Kür süresi ortalama 3 haftadır. Kür sırasında şu kurallara uyulması gerekir: mineralli su kaynaktan içilmelidir, su içildikten sonra bir süre dinlenilmelidir, günlük doz mutlaka ufak miktarlara bölünerek alınmalıdır.

 

İnhalasyonlar

Mineralli su aerosollerinin solunması yoluyla yapılan balneolojik tedavi biçimidir. Aerosoller çapları 0.001-100µm arasında olan partikülleri içeren gaz oluşumlarıdır. “Kuru” (0.1-5 mikron), “nemli” (5 mikrondan büyük) ve “sprey” (20 mikrondan büyük partiküller) olarak sınıflandırılırlar. İnhalasyon uygulamalarında amaç, inhale edilen mineralli su partiküllerinin solunum sisteminin istenilen bölgesine ulaşması, burada depozisyona uğrayarak doğrudan etkili olmasıdır. Depozisyon, partiküllerin taşıyıcı gazdan ayrılarak ortama bırakılmasıdır. Kuru bronş salgıları solunum sistemini olumsuz yönde etkiler. Aerosol tedavisiyle salgı sulanmakta ve öksürükle atılması kolaylaşmaktadır.

İnhalasyonlar, 28-31º C sıcaklıkta, 5-15 dakikalık sürelerle yapılır. Uygulama sırasında sıcaklık yavaş yavaş 28º C’ye düşürülür. İnhalasyon için “inhalatör” adı verilen özel aletler kullanılır. Bazı kaplıcalarda ise toplu inhalasyon için “inhalatoryum” denilen özel salonlar vardır.

Solunum yolu kısmen daralmış kişilerde uygulanmamalıdır; kurumuş salgının şişmesiyle tam kapanma olabilir ve kişi nefessiz kalabilir.

 

Hidroterapi

Termomineral sularla yapılan lavaj ve irrigasyonlar, duşlar ve dökmeler bu gruba girer. Bazı ağız-diş hastalıklarında oral duşlar kullanılır. Uygulamaya 35º C’lik sıcaklıkla başlanır, yavaş yavaş 40º C’ye çıkartılır. 1-3 atmosferik basınçta, günlük veya günaşırı olarak, 10-30 dakikalık sürelerle yapılır. Bazı kaplıcalarda mineralli sularla yapılan irrigasyon mide ve duedonuma da uygulanır. Suyun sıcaklığı 25-45º C arasındadır. Her tedavi iki saat kadar sürer ve haftada bir defa olmak üzere 4-5 defa uygulanır. Kolon irrigasyonu diğer bir özel yöntemdir. Haftada bir, iki veya üç defa olmak üzere, 20-30 dakikalık sürelerle, 38-42º C’lik sıcaklıklarda uygulanır. Bu sırada 15-30 litre kadar izotonik mineralli su kullanılır. Vajinal irrigasyonlarda 38-45º C sıcaklığında mineralli su, 15 dakika süreyle uygulanır ve 19 litre kadar su harcanır. Nazal ve farengeal irrigasyonlar, genellikle inhalasyon tedavilerinden önce mukus salgılarının temizlenmesi amacıyla yapılır. İzotonik ve hafif hipertonik sular 35-37º C sıcaklıkta, 10-20 dakika süreyle kullanılır.

 

Kaplıca tedavisi, kaplıca kürü

Kaplıca tedavisi, termal ve mineralli suların, başta banyolar şeklinde, doğal olarak yeryüzüne çıktıkları yerler olan kaplıcalarda, değişik hastalıkların tedavisinde sezgisel kullanılmasıyla gelişen ve gelenekselleşerek günümüze kadar ulaşan bir tedavi yöntemidir. Kaplıca tedavisi kavramı, zaman içinde balneoterapi ve/veya klimaterapi kavramlarıyla anılır olmuş ve bu iki yöntem kaplıca ortamlarının özgün tedavi yöntemleri haline gelmiştir. Çağdaş kaplıca kürü, özellikle Avrupa ülkelerinde, balneoterapi ve klimaterapi yanında, başka yöntemlerin de uygulandığı kompleks bir tedavi yöntemidir. Fizik tedavi, medikal tedavi, masaj, egzersiz, aromaterapi, fitoterapi, akupunktur, sağlık eğitimi, psikolojik destek, diyet düzenlemesi.. bu yöntemlerin başında gelir. 

 

Kaplıca kürünün düzenlenmesi

Bir kaplıca kürüne karar verildiğinde, öncelikle hastanın rahatsızlığına iyi geldiği bilinen bir kaplıca seçilir. Hastayı kaplıca tedavisine gönderen hekim, kaplıca hekimine hastalığın hikayesini, uygulanan tedavileri, tetkik neticelerini ve hastanın son durumunu bildiren bir rapor gönderir. Kaplıcaya giden hasta belirli bir süre dinlendikten sonra kaplıca hekimine muayene olur. Hekim hastaya bir kür programı düzenler. Hasta, kaplıca kürü sırasında, -biri tedavi programı yapılırken, ikincisi tedavinin ortalarında, sonuncusu tedavinin sonunda olmak üzere- en az üç defa hekim kontrolünden geçer. Ayrıca, istediği zaman hekime başvurabilir. Hastaya, kaplıcadan ayrılmadan önce, tedavisi hakkında bilgi verilir ve kaplıca sonrasında dikkat etmesi gereken hususlar anlatılır.

 

Kaplıca kür tipleri

Kaplıca kürleri, “açık”, “kapalı” ve “kompakt” olmak üzere 3’e ayrılır. Kapalı kürde hasta kaplıca kliniğine yatırılarak tedaviye alınır. Bu yöntemde, hastahane koşullarında izlenmesi gereken veya hastalığı ağır seyreden kişiler tedavi edilir. Açık kürde ise hasta pansiyonda veya otelde konaklar; tedavi şeması uzman kaplıca hekimi tarafından çizilir ve kaplıca merkezindeki tedavi imkânlarından faydalanarak kürü tamamlar. Son yıllarda yaygınlaşan kompakt kürde ise hastalığı aynı olan 7-18 kişilik bir grup oluşturulur ve bu hastalar birlikte küre alınır.

 

Kaplıca tedavisinin endikasyonları

Kaplıca tedavisinin faydalı olduğu başlıca hastalıklar şunlardır:

Solunum sistemi hastalıkları:Astım bronşit, kronik bronşit, alerjik üst solunum yolları hastalıkları, pnömokonyozda klimaterapi (iklim kürleri) ağırlıklı uygulanır.

Cilt hastalıkları:Egzama, akne, psöriasis, nörodermit, kronik rezidüel ürtikerde, klimaterapi ağırlıklı balneoterapi, balneoklimaterapi, balneohelioterapi, balneofototerapi yöntemleri uygulanır.

Lokomotor sistem hastalıkları: Dejeneratif eklem hastalıkları, yumuşak doku romatizmaları, bazı inflamatuar romatizmal hastalıklar (ankilozan spondilit, romatoid artrit gibi), ortopedik girişim sonrası, travma sonrasında balneoterapi (banyo kürleri) ağırlıklı uygulanır.

Kalp-dolaşım sistemi hastalıkları: Kompanse kalp yetmezliği, fonksiyonel dolaşım bozukluğu, hipotansiyon, hipertansiyon, varisler, periferik arter hastalıklarında balneoklimaterapi (banyo ve iklim kürleri ağırlıklı uygulanır.

Mide-bağırsak-metabolizma hastalıkları: Hiperasidite, hipoasidite, diyabet, obezite, gut hastalığı, karaciğer yetmezliği, safra kesesi yetmezliği, hepatit sekellerinde balneoterapi (içme kürleri, peloidoterapi) ağırlıklı uygulanır.

Böbrek-idrar yolları hastalıkları: Kronik piyelonefrit, kronik sistit, kronik prostatit, ürolitiasiz, fonksiyonel yetmezlikte balneoterapi (içme kürü, peloidoterapi, banyo kürü) ağırlıklı uygulanır.

Jinokolojik hastalıklar: Genital organların kronik inflamasyonları, vejetatif over yetmezliği, fonksiyonel kısırlık, ağrılı adet görme, fluor, ameliyat sonrası yapışmanın önlenmesinde balneoterapi (banyo kürü, peloidoterapi) ağırlıklı uygulanır.

Nörolojik hastalıklar: Merkezi ve periferik kronik inflamatuar hastalıklar, omurga hastalıkları, tramvatik lezyonlar, spastik paraliziler, nöro ve myopatiler, vasküler nörolojik hastalıklar, nöro-vejetatif distoni, inme rehabilitasyonunde balneoterapi (banyo kürü) ağırlıklı uygulanır.

 

Kaplıca tedavisinin kontrendikasyonları

Uzman bir doktorun yönlendimesi söz konusu değilse, aşağıdaki durumlarda kesinlikle kaplıca tedavisi uygulanmamalıdır:

- Hastalıkların akut (alevlenme) dönemlerinde

- Ateşli, iltihaplı hastalıklarda

- Kalp, böbrek, karaciğer yetmezliklerinde

- Aktif tümör varlığında

- Sarılık, nefrit gibi iltihaplı organ hastalıklarında

- Aktif ülserde

- Kanamayla seyreden hastalıklarda