Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi

Türkiye'nin ilk tıbbi bitkiler bahçesi
ekosistemimizin farkına varmak için fırsat sunuyor..

Kimyasal katkısız yetişen 700'ü aşkın tıbbi bitki,
sera, herbarium, laboratuar..

Sağlık Çevre Okulu, staj imkanı, yayınlar,
tez-proje ve kurum destekleri..

Geçmişle bugünü buluşturan
geleneksel tıp festivali..

Biyoçeşitliliğin korunup geliştirilmesine,
tıbbi bitkilerin etkin ve güvenli kullanımına katkı..

Yrd.Doç.Dr. Selim Altan

Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı

 

Anadolu ve Rumeli’de göçebe hayat yaşayan, hayvancılık yapan Türkmenlere “Yörük” adı verilmiştir. Bazı araştırmacılar Yörük kelimesinin etnik özelliğinin olmadığını, Yörüklüğün bir yaşama biçimi olduğunu, Oğuzların, Türkmenlerin ve Yörüklerin.. aynı köklü topluluğun farklı zamanlarda ve yerlerde aldığı adlar olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Anadolu göçebe kültürünün temelinde Orta Asya göçebeliği vardır. Geçmişte, Orta Asya bozkırlarında yaşayan Türk toplulukları coğrafi çevre gereği hayvancılığa dayalı ekonominin belirlediği bir göçebe hayat yaşıyordu. Bu yaşama biçimi, dil, inanç, yeme-içme, sağlık, hastalık.. gibi alanlarda kendine özgü bir kültür yapısı doğurdu. Anadolu’da Yörükler genellikle Orta, Güney ve Batı Anadolu’da bulunuyordu. Sivas, Maraş, Antep, Hatay, Adana, Kastamonu, Ankara, Konya, Bolu, Afyon, Antalya, Kütahya, Uşak, Manisa, Balıkesir, İzmir, Aydın illerinin içinde bulunduğu geniş bir sahaya yayılan Yörükler, bağlı oldukları aşirete göre farklı adlarla anılırdı.

Çeşitli bilgi ve inançlardan doğan, kültürün bir parçası olan ve günümüzde de yaşamaya devam eden halk hekimliği uygulamalarının temelinde, “parça bütünü temsil eder”, “benzer benzerle veya zıddıyla tedavi edilir”, “temas ve taklit” ilkeleri, dini-sihri uygulamalar (yatırlar, şifa taşları vs.), bitki-hayvan-mineral kaynaklı ilaçlar ve cerrahi yöntemler (sarılık kesme vs.) vardır. Uygulamaların şekli ve sıklığı zamanla değişse de, halk hekimliği Yörükler arasında da benzer şekilde işlemektedir. Manisa Yörük köylerinde bilinen ve uygulanan halk tedavilerinde, İslam öncesi Türk topluluklarının sağlık ve hastalık anlayışlarına biçim veren unsurların (kamlar, baksılar, atalar kültü, yer-su kültü, alazlama, göçürme, kurşun dökme, kurt - ayı - kartal gibi kültik hayvanlara ait parçalar taşıma vs.) görülmesi, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan Türk kültürünün sürekliliğine ve köklerinin derinliğine-yaygınlığına işaret etmesi bakımından dikkat çekicidir. Günümüzde, Manisa dağ köylerinde olduğu gibi, göçebe hayat yaşayan toplulukların neredeyse tamamı yerleşik hayata geçmiştir. Bu durumun sağlık ve hastalığa ait bilgi ve inançlarda köklü değişikliklere yolaçmadığı tespit edilmiştir.

Manisa Yörük köylerinde bilinen ve kısmen devam eden halk tedavilerinden vereceğimiz örnekler, Türk dünyasında yaygın şekilde biliniyor ve uygulanıyor olması bakımından ilginçtir.

 

Ağız eskimesi
“Şaplama” olarak da bilinir. Ağız içinde beyaz yaralar çıkar. Hararetten kaynaklandığına inanılır. Tedavi amacıyla saça tükürülür. Bu uygulamayı kocasının kardeşiyle evlenen kadınlar yaptığında tedavinin daha etkili olacağı düşünülür. Ayrıca paryavşanotu[1], kuru üzüm, kara dut şurubu, nöbet şekeri, yemek sodası, şap ve köpek dışkısı da kullanılır.

 

Albastı
“Kırkbastı, unbastı” olarak da bilinir. Tabiatüstü varlıklardan kaynaklandığına, bu varlıkların yeni doğum yapmış (lohusa) kadında korku ve sıkıntıya yolaçtığına inanılır. Tedavi amacıyla kırk gün boyunca lohusanın yanında biri kalır; yastığının altında soğan, ekmek ve Kuran-ı Kerim; odasında tuz, sarımsak, süpürge, bıçak, makas, tarak gibi eşya bulundurulur. 

 

Aydeşlik
“Tekdamar, köstekli, gelincikkurusu, kavurmaca” olarak da bilinir. Çocuklarda yürüme ve konuşma bozukluğu şeklinde gelişme geriliği görülür. Yeterli gıda alamamaktan ve tabiatüstü varlıklardan kaynaklandığına inanılır. Tedavi amacıyla şunlar yapılır: dört yol ağzına kurulan kazanda çocuğun aşı pişirilir ve kazanın karası yüzüne sürülür; yengeç ezilir ve çocuğun beline sarılır; üç yol ağzına kurulan kazanda tutmaç aşı yapılır ve çocuğun kösteği kesilir; ayakları mavi iple bağlanan çocuğun ayağındaki ip, etraftaki diğer çocuklara şeker, leblebi vs. dağıtılırken kesilir; kökleri toprağın üstüne çıkmış ulu bir ağacın kökünün altındaki toprak çocuğun geçebileceği derinlikte kazılır ve çocuk üç defa geçirilir.

 

Baş ağrısı
Sıkıntıdan, üzüntüden ve göz değmesinden kaynaklandığına inanılır. Tedavi amacıyla şunlar yapılır: hastanın alnına dilimlenmiş patates konur ve bezle bağlanır; başına ıslak bez sarılır; burnuna cırtavuk[2] meyvesinin suyu damlatılır; kekik suyu içirilir; ağrıyan yere üç defa kırmızı beze sarılı bıçak basılır, iyileşme olmazsa ağrının dişi olduğu düşünülür ve aynı işlem bu defa bir kadın tarafından yapılır.

 

Çıban
“İncileme, sazan” olarak da bilinir. Pislikten, insanın kendi kanındaki mikroplardan ve göz değmesinden kaynaklandığına inanılır. Tedavi amacıyla şunlar yapılır: kırksinirotu[3] yaprakları yaranın üzerine sarılır; yaranın üzerine çeşitli karışımlar (damla sakızı+arı mumu+zeytinyağı; sabun+ispirto+süt; cam+şeker+domates+tarhana), tahin helvası, karnı yarılmış kurbağa, inek dışkısı veya hastanın kendi dışkısı sürülür; yaralara sülük tutulur; tavalama uygulanır; ocak[4], elindeki incileri çocuğun yüzündeki yaralara serper ve bu işlemi üç defa tekrarlar; sebebi göz değmesi olan göz çıbanında, ocak, hayvan gözüyle yaranın etrafını çizer.


 

[1] Teucrium polium L. [Lamiaceae]: Acı yavşan, mayasılotu, sancıotu, tüylü kısamahmutotu

[2] Ecballium elaterium (L.) A. Rich. [Cucurbitaceae]: Acı kavun, cırtlak, cırtatan, eşekhıyarı

[3] Plantago major L. [Plantaginaceae]: Büyük sinirliot, geniş yapraklı sinirliot

[4] Bir önceki kuşağın “el vermesi” ve bilgi aktarmasıyla belirli bir şikayeti veya hastalığı iyileştirdiğine inanılan aile