Yerel Tohumların Korunması
Feray Karapınar
Karaot Tohum Derneği Başkanı
Karaot Tohum Derneği 2006 yılının sonunda fikirsel olarak bir köy kahvesinde kuruldu.Amacı unutulmuş,kaybolmaya yüz tutmuş bitki ve hayvan çeşitlerinin tekrar kazanılmasıydı. Kısa bir süre “emanetçiler” adı altında çalışmaları yürüttüğümüz derneğimiz Karaot Tohum Derneği adını aldı. Derneğimiz kurulduğu günden beri nenelerinden ve dedelerinden kalan bilgi ve tohumları kullandı. Bunun için kimseye para ödemedi. Bizden sonra da gelecek olanlar çalışmalarımız başarıya ulaştığı takdirde bunlar için kimseye para ödemeyecekler. Paranın neredeyse hiç kullanılmadığı bu yaşam biçimine zarar vermemek için proje ve fonlardan uzak durduk. Ayrıca birinci kural olarak da tohumun satılmaması kararı aldık. Çünkü on binlerce yıl doğada şekillenmiş bir varlığı kimse alıp satamazdı. Ve kolları sıvadık. Ne yapacağı konusunda kararlı fakat nasıl yapacağı konusunda acemi bir ekip olarak yola çıktık. Köyleri dolaştık. Çünkü bu derdin kaç kişinin ortak derdi olduğunu öğrenmeye çalışıyorduk. Manzara korkunçtu. 35’li yaşlardaki üreticiler artık ekilip dikilmeyen 10 çeşit sayabiliyorlardı. Daha ileri yaşlardaki üreticilerimiz ise bu rakamı ikiye, üçe katlayabiliyorlardı. Araştırmaya çalıştık. İnterneti ve içme suyu olmayan, ulaşımı sadece okul sezonunda okul servisiyle yapılan bir köyde ne kadar yapılabilirse o kadar araştırma yaptık. Hem kendimizi, hem şartlarımızı zorladık. Bıkanlar, yorulanlar, inanmayanlar oldu. Ama pes etmedik, çünkü ağzımızda eski domateslerin tadı, burnumuzda kokusu vardı. Haykırdık, duyanlar oldu.
Ve şehre indik..
Sesimizi sadece üreticilere değil aynı zamanda tüketicilere ve bu işin bilimsel olarak karşılık bulacağı üniversitelere ulaştırdık. Derdimizi anlattık. Derdimizin ne olduğunu daha iyi anlayabilmek için onlardan yardım istedik. Kendileri hem üretici hem de bu işin teknik kısmında olan insanlar bize ellerinden gelen yardımı yaptılar ve yapmaya da devam etmekteler. Konuyla ilgili ilerledikçe aslında bu sorunun üretici, tüketici, pazar ve yaşamla ilgili kaçılması ve boş verilmesi mümkün olmayan bir noktada olduğunun farkına vardık. Tarımın, hayatın ve dünyanın başlangıcı olan tohumun zaten sadece birilerini ilgilendireceğini hiç düşünmemiştik. Baştan bizim onlara, onların bize mesafeli durduğu, zamanla daha sıcak ilişkiler kurduğumuz insanlarla tanıştık. O insanlardan bazıları şu anda dernek üyemiz. Türkiye’nin ilk tohum derneğiyiz. Türkiye’nin ekonomik olarak birşey beklemediği üreticiler tarafından kurulmuş ilk derneğiz. Bunun ağırlığını da fazlasıyla hissediyoruz.
Zaman içinde köye internet geldi, arabalar çoğaldı ama ortalama yaşı 45 olan derneğimiz bu teknolojiyi hiçbir zaman yakalayamadı. Eğer şehir ayağımızı tam olarak oturtamazsak yakın bir zamanda yakalayacak gibi de görünmüyor.
Kıymetlilerimiz
Yerli çeşitlerin kaybolması, dünyadaki üretim biçiminim değişmesi, doğadaki dengenin bozulması kadar zorlandığımız başka birşeyle karşılaştık. Yedi erkeğin bir kahvede karar verdiği dernek kuruluşu bir kadının tohum çıkısında son buldu. Fark ettik ki kadın yoksa tohum yok, toprak yok, hayat yok. Çünkü yüzyıllardır erkek tarafından güçsüz görüldüğü için evine ve toprağa bağlanan kadın, aslında toprak üzerindeki en büyük güçtü ve sadece o ekerse toprak ürün veriyordu. Anladık ki yerli çeşitliliğin kaybolmamasını istiyorsak tohumların asıl sahibine, yani kadınlara ulaşmamız gerekiyordu. Gittiğimiz bütün köylerde tohum ararken erkeğe değil kadına ulaşmayı hedefledik. Tohumlarla ilgili beklentimiz erkeklerden değil kadınlardan yanaydı. Çünkü tarlanın iş makineleriyle çift sürülmesi haricindeki diğer tüm işler kadın tarafından yürütülüyordu. Bu yüzden artık hedefimiz öncelikle yaşlı köylü kadınları olmak üzere tüm köylü kadınlarına ulaşıp onlarla bu konuda ortaklık sağlamaktı. Şu anda bu ortaklığı nispeten sağlamış durumdayız.
Neye karşıyız?
Yıllardır biz ürettik tüccar sattı. Kapitalizmin tüccarına karşıyız.
Yıllardır insanlar tarım zehirlerinden nasibini aldı. Tarım zehirlerine karşıyız.
Biz karınca kararınca birşeyler yapmaya çalışıyoruz emeğimizi çalanlara karşıyız.
Biz doğanın, toprağın kabul etmediği herşeye karşıyız.
Canlının alınıp satılmasına karşıyız.
Tüketicilerin ve üreticilerin asıl sorununun birbirlerine ulaşamamaları olduğunu tespit ettik. Tüketici gıdaya en hızlı, en az maliyetli şekilde ulaşmak, üretici ise tüketiciye aracısız ve en az maliyetle ulaşmak istiyor. Bu durum ancak üretici ve tüketici örgütleriyle sağlanır. Buradaki en az maliyet sağlıklı gıdanın üretimini zorlaştıran bir etken gibi gözükmektedir. Ama üretici kendi örgütü aracılığıyla ürünlerini toplu nakliye, toplu depolama şansı bulursa tüketici de bu ürünleri az maliyetle ve kolayca edinebilir. İşte Ekolojik Üreticiler Derneği ile Karaot Tohum Derneğinin ortak hareket etmesinin mantığı budur. Her iki örgüt de gıdanın oradan oraya taşınmaması gereken birşey olduğunu düşünmektedir. Bakış açımız “yerel üret, yerel tüket”tir. Günümüz şartlarında bu çok da mümkün değildir. Çünkü köyde yaşanan geçim sıkıntısı şehre göçe neden olmuş, bu göç de şehirdeki tüketim oranını arttırmıştır. Bunun sonucunda köyde yapılan üretim, kentteki tüketimi karşılayamaz hale gelmiştir.
Üreticiler olarak, “biz yaparsak birşey olmaz” anlayışını Torbalı 1. Tohum Takas Şenliği ve Seferihisar 2. Tohum Takas Şenliği ile kırdığımızı düşünüyoruz. Her iki şenlikte de üreticiler ve tüketiciler unuttukları birşeyi hatırladılar. Üreticiler eskisi gibi bir arada durunca ne kadar güçlü olduklarını, aslında sayılarının ne kadar çok olduğunu, hayatın başlangıcının ellerindeki o küçücük keseciklerin içinde saklı olduğunu fark ettiler. Tüketiciler ise sağlıklı gıdanın aslında çok uzakta değil sadece bir adım ötelerinde olduğunu ve onlar tükettiği sürece üretilebileceğini ve tohumun kesinlikle parayla satın alınamayacağını fark ettiler. Tohum takas şenliği öncesinde gezdiğimiz Seferihisar, Torbalı, Buca, Aliağa, Çanakkale, Balıkesir’in köylerinde üreticilerin bu teorik gibi gözüken fikirden ne kadar heyecanlandıklarını gözledik. Hepsi farkındaydı: Tohum yoksa, hayat yoktur.