Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi

Türkiye'nin ilk tıbbi bitkiler bahçesi
ekosistemimizin farkına varmak için fırsat sunuyor..

Kimyasal katkısız yetişen 750'yi aşkın tıbbi bitki,
sera, herbarium, laboratuar..

Sağlık Çevre Okulu, staj imkanı, yayınlar,
tez-proje ve kurum destekleri..

Geçmişle bugünü buluşturan
geleneksel tıp festivali..

Biyoçeşitliliğin korunup geliştirilmesine,
tıbbi bitkilerin etkin ve güvenli kullanımına katkı..

Geleneksel İlaç ‘Sirkencübin’

Halil Orhan

Sirkencübin veya Batı dillerinde bilinen ismiyle Oxymel, belirli oranlarda bal, sirke ve sudan oluşturulan çözeltinin homojen hale getirilmesi yoluyla hazırlanan bir içecektir. Sade olarak kullanıldığı gibi, çeşitli baharat ve bitki takviyeleriyle de hazırlanmaktadır. Sirkencübin’in antik çağlardan itibaren farklı coğrafyalarda bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldığı literatürde yer almaktadır. Oxymel ilk olarak, Hipokrat (MÖ. 460-370) tarafından yazılan “Regimen in Acute Diseases” adlı eserde ağrı dindirici olarak karşımıza çıkmaktadır. Hipokrat ve Romalı tıp hekimi Dioscorides (MS. 1.yy) tarafından, epilepsi hastalığına ve yüksek ateş durumlarına iyi gelen temel tıbbi formüllerde kullanılmıştır. Romalı hekim Galen (MS. 2.yy) tarafından mide rahatsızlıklarına karşı kullanılmıştır. Yunanlı hekimi Soranus (MS. 1-2.yy) tarafından roka tohumu ve inek havucu (Heracleum lanatum) eklenerek oral yolla gebelik önleyici bir ilaç olarak kullanılmıştır. Bizanslı hekim Paulus Aegineta (MS. 7.yy) oxymel’e adasoğanı ekleyerek astım tedavisinde kullanmıştır. Anglosakson kralı Büyük Alfred (MS. 9.yy) döneminde derlendiği tahmin edilen Bald’s Leechbook adlı tıp eserinde değişik oxymel esaslı reçetelere yer verilmiştir. Anglosaksonlar oxymel’i mesane rahatsızlıkları, bitkinlik gibi durumlar için kullanmışlardır. 18. yüzyılda İngiltere’de göğüs hastalıklarında Oxymel Pectorale isimli ilacın kullanıldığı bilinmektedir. Bu ilacın bileşiminde andızotu kökü, Floransa orrisi kökü (Iris germanica ve Iris Pallida kökü), doğal sakız reçinesi, sirke ve bal kullanılmıştır. Oxymel 20. yüzyılın başlarında tüberküloz tedavisinde kullanılmıştır. Avrupa’da Martindale ve British Pharmacopeia gibi modern tıp kitaplarında oxymel’e yer verilmiştir.

Oxymel İran coğrafyasında Sekanjabin ismiyle anılmakta ve günlük içecek olarak yaygın şekilde tüketilmektedir. İbn Sina’nın (MS. 980-1037) uzun yıllar Doğuda ve Batıda tıp eğitiminde kullanılan El Kanun Fi’t Tıbb adlı eserinin tıbbi içecekler bölümünde Galen’e dayandırdığı Sikencebinûl-Buzuri yer almaktadır. Sekanjabin’in ilk olarak antik Pers uygarlığında ortaya çıktığı, daha sonra Yunanlılar tarafından kullanıldığı, ortaçağda İran coğrafyasında 1200 çeşit Sekanjabin kullanıldığı belirtilmiştir. Hekim Bereket, Anadolu Türkçesiyle yazılmış ilk tıp eseri olan Tuhfe-i Mubarizi’de (MS. 13.yy) ağız kokusunun diş ve mide problemlerinden ileri geldiğini belirterek Sirkencübin ve hardal ile gargara yapılmasını önermiştir. Endülüslü hekim İbn Baytar (MS. 1197-1248) Levâzımü’l-Hikmet adlı eserinde dalak şişliğinin tedavisi için Sürkencübin’e ısırgan eklenerek içilmesini tavsiye etmiştir. Mesleği hekimlik olan Türk divan şairi Germiyanlı Şeyhi (MS. 1373-1431) Nazmu’t Tabayi adlı eserinde Sirkencübin’in karın ağrısına, mide gevşekliğine ve hummaya iyi geldiğini belirtmiş, ayrıca pırasa tüketiminin beyin ve ağza zarar verebildiğini, bu yan etkiyi gidermek için burçak otunun Sirkencübin veya meyan köküyle kaynatılarak içilmesini önermiştir. Geredeli İshak bin Murad 1389-90 yıllarında yazdığı Evdiye-i Müfrede adlı eserinde, bir tür sinir hastalığı olan ‘hafakan’ı yatıştırmak için mide ve bağırsakları rahatlatan Sirkencübin şerbetinin kullanılmasını önermiştir. Hekim İbni Şerif 15. yüzyılda yazdığı Türkçe tıp kitabı Yadigâr’da (MS. 1628) şûre (kekremsi, tuzlu) suların sirke ve Sirkencübin ile içilmesini önermiş, Sirkencübin-i Buzuri, Sirkencübin-i Rummani, Sirkencübin-i Sade gibi farklı Sirkencübin çeşitlerinden bahsetmiştir. Mevlana Celâleddin Rumi (MS. 1207-73) Divan-ı Kebir ve Mesnevi adlı eserlerinde Sirkencübin şerbetinin hem susuzluğu giderdiğini, hem de ilaç olarak kullanıldığını belirtmiştir. Mesnevi’de şerbetin yapılışı hakkında bilgi vermiş, sirke ile balın aynı ölçüde olmasını tavsiye etmiştir. Mevlevilik geleneğinde şerbetlere büyük önem verilmiştir. Mutfak organizasyonunda şerbetlerin hazırlanması ve sunulmasından sorumlu bir ‘şerbetçi’ bulunmuş, Mevlevi sofralarında yemeğe Sürkencübin şerbeti ile başlanmıştır. Sirkencübin şerbetinin hazımsızlık gidermesi, tokluk hissi yaratması, açken içilmesi durumunda zayıflatıcı etkisi olması sebebiyle böyle bir kültür gelişmiş olabilir.